İnsan Kaynaklarında Yapay Zeka Devrimi: Türkiye Bu Treni Kaçırıyor mu, Yoksa Sadece Isınıyor mu?
Bugünün iş dünyasında “rekabet” kelimesinin anlamı, sandığımızdan çok daha hızlı değişiyor. Artık en iyi ürünü üretmek kadar, o ürünü üretecek en iyi yeteneği bulmak, çekmek ve elde tutmak da kritik bir savaş alanı. Peki, bu savaşın yeni ve en güçlü silahının “Yapay Zeka” olduğunu söylesem? Globalde şirketlerin %87’si, bu silahı çoktan işe alım süreçlerine entegre etmiş durumda. Rakamlar şaşırtıcı, ancak asıl hikaye rakamların arkasında gizli.
Yapay zeka (AI), insan kaynakları (İK) departmanlarını bir operasyon merkezinden, şirketin stratejik kalbine dönüştüren bir “cobot” (işbirlikçi robot) haline geliyor. McKinsey’in verilerine göre, yöneticilerin %92’sinin önümüzdeki üç yıl içinde AI yatırımlarını artırmayı planlaması bir tesadüf değil. Ancak bu global rüzgar Türkiye’de nasıl esiyor? Ve daha da önemlisi, aradaki fark bir tehdit mi, yoksa tarihi bir fırsat mı?
Global Rüzgar: Rakamlar Neden Bu Kadar Keskin?
Yapay zekanın İK’ya entegrasyonu artık bir “pilot proje” olmaktan çıktı. 2025 Korn Ferry araştırması, bu dönüşümün ne kadar derin olduğunu gösteriyor: Şirketlerin %22’si ücret kıyaslamalarını AI ile yapıyor, %63’ü ise değerlendirme süreçlerinde bu teknolojiden faydalanıyor.
Neden? Çünkü AI; işe alım, performans takibi ve ödeme politikalarında daha önce ulaşılamaz olan bir şeyi vaat ediyor: Ölçeklenebilir Adalet ve Hız.
Yapay zeka, binlerce özgeçmişi saniyeler içinde objektif kriterlere göre tarayarak “insani önyargıları” minimuma indirebilir. Çalışan memnuniyetini ve duygusal analizleri proaktif olarak takip ederek, henüz bir istifa dalgasına dönüşmemiş potansiyel krizleri öngörebilir. Ancak bu, insanın denklemden çıktığı anlamına mı geliyor? Tam tersi. Teknoloji odağımızda olsa da, “insanın son karar hakkı” her zamankinden daha kritik. AI, yöneticiyi operasyonel yükten kurtarıp ona en önemli rolü geri veriyor: Stratejik düşünme ve insan odaklı karar verme.
Türkiye’nin Büyük Fırsatı: Geri Kalmak mı, Hızlanmak için Hazırlanmak mı?
İşte meselenin en can alıcı noktası burada başlıyor. UKX Kurucusu Uğur Karaboğa’nın da dikkat çektiği gibi, küresel pazarda İK’da AI yatırımları yıllık ortalama %19’un üzerinde büyürken ve pazarın 2029’a kadar iki katına çıkması beklenirken, Türkiye’de tablo çok farklı.
Globalde %87 olan işe alımda AI kullanım oranı, Türkiye’de %25-30 bandında seyrediyor.
İlk bakışta bu, endişe verici bir gecikmişlik gibi görünebilir. Ancak Karaboğa’nın altını çizdiği gibi, bu bir dezavantaj değil, muazzam bir “sıçrama” fırsatı. Global pazarın aksine, Türkiye’de pazar henüz doygunluğa ulaşmadı. Bu, doğru teknoloji yatırımları ve stratejik bir yol haritasıyla Türk markalarının, sadece kendi pazarımızda değil, global ölçekte de rakiplerini hızla yakalayabileceği anlamına geliyor. Yapay zeka, doğru kullanıldığında zamanı, maliyeti ve kaliteyi aynı anda optimize eden nadir araçlardan biridir.
Sadece Takip Eden Değil, “İhraç Eden” Bir Vizyon
Bu fırsatı değerlendirmenin yolu, yapay zekayı yalnızca bir hız ve otomasyon aracı olarak görmekten vazgeçmekten geçiyor. Asıl odak, bu teknolojiyi çalışan deneyimi, adalet algısı ve yetenek yönetimi gibi “insani” boyutlarda konumlandırmak olmalı.
Geleceğin rekabeti, en iyi yeteneği çekebilmekten geçecek. Türkiye’nin potansiyeli, bu teknolojiyi sadece kullanan değil, aynı zamanda AI tabanlı insan kaynakları çözümlerini dünyaya “ihraç eden” bir ülke olmaktır. Henüz doygunluğa ulaşmamış bir pazarda olmanın avantajını kullanarak, global rakiplerimizin yıllar içinde geçtiği yolları, doğru stratejilerle aylar içinde kat edebiliriz.
Gelecek Kapıda Değil, Çoktan İçeride
Sonuç olarak, İK’da yapay zeka devrimi bir “gelecek” senaryosu değil, şu anda yaşadığımız bir “şimdi” gerçeğidir. Globalde %87’lik adaptasyon oranı, trenin istasyondan ayrıldığını gösteriyor. Türkiye olarak biz, bu trene son vagondan mı bineceğiz, yoksa kendi hızlı trenimizi mi inşa edeceğiz?
Uğur Karaboğa’nın vizyonu, ikincisinin mümkün olduğunu gösteriyor. Önümüzdeki birkaç yıl, sadece arayı kapatmak için değil, global pazarda oyun kurucu olmak için en kritik zaman dilimi olacak. Soru şu: Bu sıçramayı yapmaya hazır mıyız?




