Teknoloji Haberleri

Türkiye’de ve dünyada siber tehditler sınırları zorluyor

Siber suçlular, generatif yapay zekânın sunduğu imkanları sonuna kadar kullanarak, daha önce hayal bile edilemeyecek düzeyde kişiselleştirilmiş ve ikna edici oltalama (phishing) mesajları üretebiliyorlar. Bu durum, özellikle finans sektörü, KOBİ’ler ve kamu kurumları için ciddi riskler barındırıyor. Türkiye’de de benzer bir trend gözlemleniyor; bankacılık, KOBİ’ler ve kritik altyapılar, yapay zekâ destekli oltalama ve sosyal mühendislik saldırılarının hedefi haline gelmiş durumda.

Artık bildiğimiz phishing, smishing (SMS ile oltalama) ve vishing (sesli oltalama) gibi yöntemler, yapay zekânın gücüyle daha da tehlikeli bir hale bürünüyor. Türkiye’de kamuya yönelik ve işletme adresli oltalama saldırılarında gözle görülür bir artış var. Özellikle bankalar, SGK ve e-devlet hizmetleri adına gönderilen sahte e-postalar ve SMS’ler, kullanıcıları tuzağa düşürmek için ustaca hazırlanıyor. Bu da, geleneksel siber güvenlik yaklaşımlarının ötesinde, daha proaktif ve gelişmiş önlemler almayı zorunlu kılıyor.


İçeriden Gelen Tehditler ve Parola Güvenliği: Göz Ardı Edilen Riskler

Siber saldırılar her zaman dışarıdan gelmez. Kurumlar için kasıtlı ya da kazara gerçekleşen iç tehditler de büyük bir tehlike oluşturuyor. Türkiye’de sıkça karşılaşılan bir güvenlik açığı, eski çalışanların erişim bilgilerinin kullanılmaya devam etmesi. Bu durum, kurumların veri güvenliği konusunda ne kadar zayıf halkalara sahip olabileceğini gösteriyor. Bu nedenle, erişim yönetimi ve kullanıcı davranış analizi çözümleri hayati bir önem taşıyor. Çalışanların dijital ayak izlerini takip etmek ve anormal davranışları tespit etmek, iç tehditleri bertaraf etmede kilit rol oynuyor.

Şaşırtıcı ama gerçek: parola güvenliği hala en zayıf halkalardan biri olmaya devam ediyor. Dünya genelinde “123456” veya “password” gibi basit parolaların kullanımı ne yazık ki hala yaygın. Türkiye’de de benzer bir durum söz konusu; dahili sistemlerde bile 8 karakterli, sadece küçük harflerden oluşan parolalar sıkça kullanılıyor. Bu tür zayıf parolalar, siber suçluların sistemlere sızması için adeta bir davetiye çıkarıyor. Güçlü parolalar oluşturmak, çok faktörlü kimlik doğrulama (MFA) kullanmak ve parola yöneticilerinden faydalanmak, bu noktada kesinlikle bir tercih değil, bir zorunluluk.


Fidye Yazılımları ve Uzaktan Çalışmanın Getirdiği Yeni Riskler

Cl0p, LockBit gibi fidye yazılımı grupları, uluslararası baskılara rağmen saldırılarını aralıksız sürdürüyor. Türkiye’de özellikle enerji, üretim ve kamu altyapıları bu tür saldırıların doğrudan hedefi haline gelmiş durumda. Fidye yazılımlarına karşı etkili bir savunma için düzenli yedekleme, ağ segmentasyonu ve “Sıfır Güven (Zero Trust)” prensiplerinin titizlikle uygulanması büyük önem taşıyor.

Uzaktan çalışma modelinin yaygınlaşması, kurumlar için yeni tehdit alanları doğurdu. Çalışanların kişisel cihazlarıyla kurumsal ağlara bağlanması (BYOD), istemeden güvenlik açıklarına yol açabiliyor. Türkiye’de BYOD uygulamaları yaygın olsa da, yeterli denetim mekanizmaları olmadan kullanılması riskli. Bu noktada, mobil cihaz güvenliği ve kapsamlı erişim kontrolü hayati bir rol oynuyor. Kurumlar, çalışanlarının kişisel cihazlarını güvence altına almadan ve ağ erişimlerini sıkı bir şekilde denetlemeden, ciddi risklerle karşı karşıya kalabilirler.


Veri Sızıntıları, Mobil Tehditler ve IoT Güvenliği: Dijital Direnç Şart

Hem dünya genelinde hem de Türkiye’de açık veri tabanları ve yetersiz koruma önlemleri nedeniyle hassas veri sızıntıları her geçen gün artıyor. KVKK (Kişisel Verilerin Korunması Kanunu) kapsamındaki cezaların artması, kurumları veri koruma süreçlerini daha sistematik ve titiz bir şekilde yürütmeye zorluyor.

Mobil tehditler ve sahte uygulamalar da yükselişte. Gerçek banka veya sohbet uygulaması gibi görünen zararlı yazılımlar, kullanıcıların kişisel verilerini kolayca ele geçirebiliyor. Özellikle Android platformunda güvenlik dışı kaynaklardan uygulama indirilmesi, büyük bir tehdit oluşturuyor. Türkiye’de Google Play dışından indirilen sahte banka ve chatbot uygulamalarında korkutucu bir artış gözlemleniyor.

Akıllı cihazların ve Nesnelerin İnterneti (IoT) teknolojilerinin yaygınlaşması, beraberinde yeni güvenlik açıklarını getiriyor. Türkiye’de akıllı şehir ve fabrika uygulamalarının artmasıyla, bu alandaki koruma çözümleri öncelikli hale geldi. ESET gibi siber güvenlik şirketleri, IoT cihazlar için “gömülü güvenlik çözümleri”, periyodik firmware güncellemeleri ve ağdan izole segmentler oluşturulmasını öneriyor.

Tüm bu tehditler karşısında, kurumların sadece güvenlik önlemleri almakla kalmayıp, saldırılardan sonra hızlı toparlanma kabiliyetine de sahip olması gerekiyor. Bu noktada “dijital direnç (cyber resilience)” kavramı devreye giriyor. Türkiye’de henüz yeterince yaygın olmayan bu anlayış, siber güvenlik stratejilerinin temelini oluşturmalı. Kurumlar, siber saldırılardan sonra ne kadar hızlı ayağa kalkabilirlerse, o kadar az zarar görürler. ESET gibi şirketler, MDR/XDR çözümleri, yapay zekâ destekli analiz sistemleri, mobil ve IoT güvenliği gibi uçtan uca yaklaşımlarla kurumların bu dijital direnci kazanmalarına yardımcı oluyor.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu